IQNA

Araştırmacı yazar Zeynep Erkut IQNA için kaleme aldı:

Allah'ın daveti üzerine

17:11 - April 18, 2023
Haber kodu: 3479985
Ramazan ayı bir yönüyle istiridyenin görevini yapar. Günahlarlarımızla, nur alemine yabancı bir hale gelen bizleri, nuruyla sarıp sarmalayan, sonsuz rahmet ve bereketiyle kalplerimizi parlatarak birer inciye dönüştüren bir vesiledir.

Allah'ın daveti üzerineBismillahirrahmanirrahim

“Gökleri yedi kat üzerine yaratan O'dur. Rahman'ın bu yaratmasında bir düzensizlik bulamazsın. Gözünü bir çevir bak, bir çatlak görebilir misin?!

…….ama göz umduğunu bulamayıp bitkin ve yorgun düşer.”(Mülk/3-4)
Bakmasını bilene her gördüğü O’nun azametinin, yüceliğinin ve ne kadar kusursuz bir şekilde yarattığının nişanesidir.

Aşık Veysel’in dediği gibi:
Herkese gizlidir bu sırr-ı hikmet
Her nesnede vardır bir türlü ibret
Veysel'i söyletir bir büyük kuvvet
Söyleyen ne söyleten ne Tanrı ne?”

Herkese gizli olan bu hikmet sırları, ibret alarak bakan saf gönüller için sır olmaktan çıkar. Yeter ki biraz tefekkür etmeyi bilelim, yüzeysel bakış sınırlarını aşalım.

Her gün onlarcasını gördüğümüz her mevcudat, derin sırları barındırır derununda.

İstiridyeyi biliriz hepimiz ama hikayesinden çoğumuzun haberi yoktur. Masallaştırılan bu hikaye aslında çok büyük bir sırrı barındırır içerisinde.

Denizlerin, okyanusların derinliklerinde yaşayan istiridyeler, beslenmek için ağızlarını açtıklarında, gıdalarla birlikte deniz dibindeki kumlar, ufak taşlar da girer ağızlarına. İstiridye, bu yabancı maddeleri atmaz dışarıya, kendi varlığında bulunan savunma mekanizmasının salgıladığı bir maddeyle etrafını sarar sarmalar. Parlak ve sert bir maddeye dönüşür bu salgıların kuşattığı kum tanecikleri. Evet, inciye dönüşmüştür o yabancı maddeler. Artık yabancı madde olmaktan kurtulup göz alıcı güzellikte mücevhere dönüşmüşlerdir. İlginçtir Kur'an-ı Kerim inciyi zikretmiştir, Kur-an’ın gelini olarak adlandırılan surede buyurulmuştur:

“O denizlerin her ikisinden de inci ve mercan çıkar.” (Rahman/22)

Burada en göz alıcı nükte önceki ayetlerde geçmektedir.

Allah-u Teala iki ayrı denizden söz eder, birinin suyunun acı diğerinin tatlı olduğu iki deniz. “Ve bu iki deniz birbirine karışmaz” dedikten sonra, bu iki denizden inci ve mercan çıktığını söyler. Kur-an ansiklopedik bilgiler veren bir kitap olmadığına göre, anlıyoruz ki burada bir sır, bir hikmet gizlidir.

İnsan her zaman hoş olaylar, güzel hadiselerle karşılaşmıyor bu hayatta. Her zaman sevgi, muhabbet, anlayış ve hoşgörülü davranışlarla karşılaşmıyor. Ve tüm bu olaylar, hadiseler, davranışlar bizim iç dünyamıza besin olarak dahil oluyor. Her zaman bunları kendimizden uzaklaştıracak, bunların bize ulaşmasına engel olacak bir savunma mekanizmamız yoktur. Allah incinin oluşumuyla ne yapabileceğimizi göstermiştir bizlere. Kendimizden uzaklaştırma gücümüz yoksa, bünyemize dahil olan yabancı maddeleri, olumsuz davranışlarından bizde meydana getirdiği tortuları, ruhumuzda bulunan cevherle sarıp sarmalayıp inciye dönüştürebiliriz. Bunu yapabilmek için dış ortamın uygun olmadığı bahanesine de sarılamayız, çünkü Allah-u Teala denizin suyu acı veya tatlı olmasının incinin oluşumuna etki etmediğini söylüyor.

İstiridyeye bu yeteneği veren, onu bu savunma salgılarıyla yaratan, kendi halifesi olan insanı da bu yeteneklerle donatmış ve gönderdiği elçiler, yolladığı yol gösterici mesajlar ve yarattığı vesilelerle desteklemiştir onu.

Ramazan ayı bu vesilelerin en önemlisi, en yücesi ve en bereketlisidir. Aslında Ramazan ayı da bir yönüyle istiridyenin görevini yapar. Günahlarlarımızla, dünyaya aldanmışlarımızla, gaflete gark olmuşluğumuzla nur alemine yabancı bir hale gelen bizleri, nuruyla sarıp sarmalayan, sonsuz rahmet ve bereketiyle kalplerimizi parlatarak birer inciye dönüştüren bir vesiledir. Aç kalmakla zahirimizi ve batınımızı sağlamlaştırıp, güçlendiren, dualar, yakarışlar, münacatlarla bizleri cilalayıp inci gibi parlayan varlıklara dönüştüren bir vesile. Bizler Ramazan’a dahil oluyoruz, Ramazan bize gelmiyor. Bir şeye dahil olmak ve bir şeyin gelmesi farklı manalara sahiptir. Gelen bir şeyde insanın kendi iradesi söz konusudur ama dahil olduğunda elinde olmadan, dahil olduğuna benzersin, ondan bir şeyler alırsın, iraden olmadan birtakım etkenler sirayet eder sana. Ramazan’da bizler her ne kadar kendi irademizle oruç tutup, Kur'an okumaya, dua ve münacata yönelsek de, bu ayın bizim irademizi aşan bereketleri vardır ve bizim halimizi kuşatır bu bereketler. Uyumanın bile ibadet sayıldığı, rahmetin nazil olmadığı tek bir anın bile bulunmadığı bir ay. O aya dahil olmakla bütün bu bereketler, nazil olan rahmetler kuşatır tüm mevcudatı. Bu müşahade edilebilen bir hakikattir. Ramazana dahil olunduğu andan itibaren insanlarda genel olarak bir yumuşama, bir anlayış, daha dikkatli olma halini görürüz hepimiz. Oruç tutmasa bile iftar sofrası hazırlayanlar, daha fazla namaz kılmaya çalışanlar, Kur'an’la irtibatın artması, hepsi Ramazan’ın insanı kendi iradesi olmadan rahmet ve berekete ulaştırma etkisini gösteriyor.

Allah’ın veli kulları, açlıkla, susuzluk ve uykusuzlukla, helal olan nimetlerden en az şekilde yararlanarak Allah’a ulaşırlar. Allah-u Teala Ramazan vesilesi ile bize şunu söylemek istiyor aslında; “Ey kulum sen dünya lezzetlerine daldın, beni unuttun, benimle münacatın, benimle halvetin, benimle olmanın lezzetinden kendini mahrum bıraktın ama ben senin bundan mahrum kalmanı istemiyorum. Benim veli kullarımın kendi istek ve iradeleri ile tattıkları o lezzeti sen de tat istiyorum. Bu yüzden sana bir ay açlığı ve helal lezzetlerden sakınmayı farz kıldım, ki sen de o aşk ve cezbe halini derk edesin, sen belki benim aşık kullarım gibi bana müştak değilsin ama ben sana müştakım, bu yüzden seni kendi soframa gelmeye mecbur bırakıyorum.”

Ne güzel bir sofra bu sofra,
Ne güzel bir zorunluluk bu zorunluluk,
Ve ne güzel bir Rab, ki biz O’nun aşkından kaçsak bile elimizden tutup kendine çekiyor bizi...
Ramazan’ a ulaştırana sonsuz hamd-u senalar olsun.

İlgili konular
captcha